Assassin’s Creed – İnceleme

Steam üzerindeki bir çok Türk arkadaşın açıklamalarını görünce açıkçası çok güldüm. Assassin’s Creed – İnceleme yazımda buna değineceğim.

Oyunu bizzat Prince Of Persia ile ilişkilendirenler mi dersiniz, yoksa kafalarına göre hayal edip yazdıkları karakterler mi dersiniz. Valla oyunun Prince Of Persia ile uzaktan yakından alakası yok. Belki oynanabilirlik konusunda biraz, çok çok az benzer demek mümkün ama ne grafiksel olarak, ne de hikaye olarak hatta karakter olarak bile benzemesinden bahsedemezsiniz.

Hikayelerine girmiyorum bile. Çünkü birinde bir adamın sevdiği bir insan üzerine giriştiği maceralar var, diğer yandan bir adamın intikam üzerine Tapınak Şövalyelerinden ailesinin intikamını alma hırsı var.

Birisi Arabistan yarım adasında geçiyor, diğeri Kudüs‘teki kendi kalelerinden başlayıp, İstanbul‘a uğrayan ve öncesinde de İtalya‘da geçen çok ayrı bir hikayeye sahip. Prince Of Persia‘nın kendisi macera oyunu, Assasin’s Creeed ise macera ve aksiyon oyunu. Diğer bir olay ise aynı firma aynı model 2 oyunu sizce piyasaya sürer mi ? O yüzden çok güldüğümü belirtmeliyim.

Neyse geçelim oyunun inceleme kısmına. Oyun ilk olarak konsollara çıksa da, gerçekten güzel grafiklere sahip. Hem alan modellemesi, hem karakter modellemeleri devrim niteliğinde. 3D nin bu kadar etkili kullanıldığı bir oyun gerçekten çok nadirdir. Diğer bir olay ise konsoldan port edilmesine karşın sorunsuzca bilgisayarda da oynanabiliyor olması.

Bilirsiniz bir çok konsoldan port edilen oyunlar bazı hataları yüzünden can sıkıcı olabiliyordu (Misal Silent Hill 5 : Homecoming). Oyunun hikayesi ileride bir ufak sinema filminin bile çekilmesinde rol oynayacaktı. Tüm serilerine bakarak bahsetmek gerekirse, oyundaki baş kahraman olan Ezio Auditore Da Firenze, ailesinin 16. yüzyıl sonlarında tapınakçılar tarafından katledilmesiyle, intikam hırsına bürünüp, intikamlarını almak için bu tapınakçıların peşlerine düşüyor.

Zaman geliyor kendi ülkesi İtalya‘da bunların kökünü kazıyor, zaman geliyor İstanbul‘a gidip padişah veliahdı ile Osmanlı içerisindeki tapınakçıları öldürme peşine düşüyor.

Tabi bunun yanında oyunda çok farklı bir durum daha var. Aslında çok ileri zamanda bilgisayar sistemi desteği ile bir platforma sokulan, mesleği barmen olan, baş karakterimizin de çok eski akrabalarından olan Desmond Miles, MR tarzındaki bir sisteme girerek, tarihteki hikayelerin eksik parçalarını da tamamlamaya çalışıyor. Yani oyunda 2 taraflı bir durum da var.

Oyun içi parkur yarışları, hafıza ve hikaye tamamlaması için ayrı yerlerde duran bazı sembolik resimler, bayraklar, hafıza parçacıkları gibi bir çok şey aslında hem hikayeyi tamamlamanıza olanak sağlıyor, hem de oyun içerisinde size fazladan yeni silahlar edinmenize yarıyor. Tabi bu da sizin düşmanlarınız karşısında gerçekten daha güçlü olmanızda büyük etken sağlıyor.

Oyunda 3-4 farklı görev çeşidi var. Birincisi sessizce, fark edilmeden düşmanı takip etme, ikincisi düşmanı yine sessizce fark edilmeden takip ederek, düşmanın cebindeki önemli bir belgeyi çalma, üçüncüsü ise suçsuz günahsız birinin ölmemesi için düşmanın yoluna devam etmeden bulup öldürmek. Tabi bu oyun serisinde geçtikte farklılaşabiliyor. Oyunun ilk bölümündeki yakalama ve öldürme görevinin birinde takılı kalmıştım. Sonrasında diğer oyunlarını oynayıp, Revelations‘a kadar olan seriyi bitirdim.

Zaten Revelations‘daki müziklerle oyun içi görüntüleri sizleri gerçekten alıp tarihin tozlu anılarına geri götürecek. Ama elinizde de bu serinin ilk oyunu varsa, yoksa da yüksek fiyatlarda değilse, Steam üzerinde indirimde ise bence hiç kaçırmayın derim. Çünkü diğer serileri oynamadan önce bu serideki ilk oyunu oynayarak tam anlamıyla hikayeyi anlamak, tüm serinin de toplamına baktığınızda da 3-4 roman kalınlığındaki bir kitabı bitirmeye de eş değer olacağını söyleyebilirim.

Hatta zaman zaman git-gel yaşamaktayım oyunun anlatımını yazmak için de. Sebebi ise çok fazla detay mevcut olsa da, oynanabilirlik o kadar kolay ki, acaba diyorum anlatarak da sonucunda hikayeler de birleşerek güzel bir harman oluşması mümkün mü diye de düşünüyorum.

Ama merak etmeyin, anlatımlarını da uzun uzadıya zamanım oldukça yazıp siteye de ekleyeceğim. Bu arada seriler konusunda da, kendinizi kaptırıp da bütün hepsini alıp, Revelations‘dan sonraki serileri sevmeyebilirsiniz. Çünkü Revelations‘dan sonraki serilerde Ubisoft işi hem paraya döktü, hem de fiyatlar Aral yüzünden Steam üzerinde fahiş miktarlara geldi.

Tabi Ezio‘nun hikayesi de Revelations‘dan sonra da devam etmiyor olması da büyük bir eksiklik diyebilirim. Fakat Ezio olmasa da Desmond Miles‘ın hikayesi doğal olarak devam etmekte. Bunu da göze alarak hareket ederseniz, saçmalayan oyun yapımcılarının cebine değer olmayan oyunlar konusunda para kazandırmanın da yersiz olduğunu anlayabilirsiniz. Revelations‘dan sonraki seriler gerçekten istenilen paraları hak etmiyor. İlla da bir hikaye görmek istiyorsanız da %80 indirime girmeden de almanızı pek tavsiye etmem.

Tabi oyunu aldığınızda da bulabilirseniz Jasper Kyd‘ın da oyun müziklerini yaptığını hatırlatmakta yarar var. Gerçekten dinlenilesi müzikler. Öyle saçma sapan baş ağrıtan değil, hem oyuna bağlayan, hem de zamanının akımını melodilere sığdıran bir sanatçı Jasper Kyd. Bunu da göz ardı etmemenizi şiddetle tavsiye ederim. Eğer Steam üzerinde indirilebilir içerik olarak bu oyun müziklerini bulamazsanız, iTunes üzerinden ucuz fiyatlara almanız mümkün.

Eğer eski zamanların tozlu sayfalarında gezinmek istiyorsanız, grafiksel olarak devrim niteliğinde olan bu oyunu kaçırmayın derim. Revelations‘dan önceki tüm seriler gerçekten parasının her kuruşunu hak ediyor.

İyi oyunlar…